Monday, August 1, 2011

Haftasonumdan Notlar: Cumartesi

Uc yasimdan bu yana en yakin arkadaslarimdan birisi olan Elos'un 20. yas gununde yaninda olamamis olmama uzuldum en cok. Ela'nin yeri ayridir bende. Icime dert oldu... "Bir guvenlik gorevlisi yuzunden 'en yakin arkadasim'in yaninda olamadim ben" diye yuklendim de kendime. Ben de hala ayin 30'uyken cuma aksami tatsizliginin telafisini ertesi gun Besiktas Kafe Pi'de etmeye karar verdim.

Akaretler'de kitap okumayla baslayan Cumartesi(inanin ki gorunen kadar entel bir durum yok), Besiktas Carsi'da Huma'nin bilgisayarina kablo aramakla devam etti. Olimpiyat sampiyonu atlet olsaniz dahi sizi pes ettirecek diklikteki Besiktas yokuslarinda bir asagi, bir yukari... Hem de Temmuz gunesinin altinda!

Aksam oldugunda uzun bulusma cabalari sonucunda Ali, Ela, Huma, Mert, Kifindik ve ben, kucuk bir Adana toplulugu olarak Pi'de masamiza buyurduk.

Kimse girerken bakmadi ustume basima. Kimse para koparmaya da calismadi benden. Mutlu mesut ictik, sohbet ettik. Hasret giderdik... Bana sorarsaniz Reina'da icip kendimizi oradan oraya atmamizdan daha da hos bir kutlama oldu. Sonra Elos'un bayginlik tehlikesi gecirmesiyle kalktiysak da samimi, gozgoze bir sohbeti itis kakis arasinda arkadasimi dinlemeye calisirken ustume dokulen votkalara tercih edecegim kesin!

Hatirlamis oldum ki tokusturularak icilen bir 50'ligin her zaman bir kadeh sampanyadan cok hatri vardir.

Dipnot: Iyi ki varsin Elik, nice nice nice mutlu yillara...

Haftasonumdan Notlar: Cuma

Yorgun argin gecen bir haftanin ardindan "gece gunduz eller havaya yaptik kizlarla" diyebilmeyi ben de isterdim, ama oyle olmadi. 

Cuma gunu Hurriyet'ten ciktiktan sonra eve geldim. Kardeslerimle uzun zamandir gecirmek istedigim vakti bile geciremeden ustumu degistirip tekrar Avrupa'ya kosusturdum. Beraber vakit gecirmeye hasret kaldigim Huma'nin Besiktas'taki evine attim kendimi. O da yeni basladigi stajinin azizligine ugramisti bile. Kendimi gece 1.00'e kadar uyuyakalmis bir vaziyette bulmami iki staj magdurunun bir Cuma aksami ayni odada birakilmasina bagliyorum...

'Ela'nin dogum gunu!" Gitmeyi hem cok istedigim hem de gitmek durumunda oldugum dogum gunune coktan gec kalmistim bile. Ama Bodrum'da muzik 4.00 dolaylarinda kisildigi anda "Istanbul 5.00'te biter" diye bagiran genclik aklima girdi ve Reina yollarina dustum. Daha dogrusu sahil trafiginin ortasina dustum. Evet, saat 1.00'de!

Uzerimde ne mi var? Eflatun duz bir t-shirt, altimda da siyah dar bir mini etek. Reina tipi degildim anlayacaginiz.

Reina'nin kapisina varisim 1.30'u buldu. Kapida Kifindik'la konustugum sirada kucuk bir tartismanin ortasinda bulunca kendimi saat oldu 1.59. Iceri girmek istedigimizi soyledigimizde saat 2.00 oldugunda giris ucreti almak durumunda olduklarini soylediler. Iceride masamiz olmasina ragmen bizden israrla ucret talep etmeye devam etti iri adam. Ne Kifindik ne de ben boyle sacmaliklara gelebiliriz. "Beyefendi, saat tam olarak 2.00!" derken saat 2.01 oldu. Bu sefer kapidaki guvenlik sifatli hoduk "Bakin, 2.00'yi gecti saat." derken... Kifindik gozume bakti ve oyle bir saygisizligin ustune o sekilde oraya girmeyecegimi anladi. Yine de tesekkurumuzu ettik, kendilerine iyi bir gece diledik, ve Elos'tan ozurler dileyerek Cuma gecesi eglencemizi baslamadan bitirmis olduk. Sanirim isin parasinda olmadigimi belirtmeme gerek yok. Bouncer'in konusurken gozume bakmiyor olmasi bile keyfimi kacirmaya yetebildi. Bundan boyle oraya girmem diye bir kaide koymadim kendime, cunku gecirecegim keyifli bir zaman dilimini bir guvenlik gorevlisine baglamiyorum. Ancak anladim ki ben boyle cirkinliklere de gelemiyorum ve gelemeyecegim de!

Yalnizca Kifindik'la beraber yasadigimiz talihsiz olay olarak degerlendirmedim ben bunu. Ayni zamanda uzuldum gece kuluplerinin kapisinda duran adamlara. Insanliklarini kaybetmisler neredeyse... Yazik.

Thursday, July 28, 2011

Bu Yaz Istanbul'da Neler Dinliyorum

1. Atiye - Budur
2. Ajda Pekkan ft. Gripin - Ucuz Roman
3. Athena - Kendi Yolumda
4. Vega - Elimde Degil
5. Gokce -Tuttu Firlatti
6. Nil Karaibrahimgil - Hakkinda Herseyi Duymak Istiyorum
7. Candan Ercetin -Yasiyorum
8. Sezen Aksu - Ayar
9. Gece - Ben Oldum
10. Ajda Pekkan -Ozetle
11. Atiye - Guzelim
12. Model - Degmesin Ellerimiz
13. Athena - Yorulmak Olmaz
14. Nilufer ft. Sebnem Ferah - Erkekler Aglamaz
15. Deniz Seki - Ask Muzikali
16. Emel Muftuoglu - Gel Gunaha Girelim
17. Athena -Yavas Yavas
18. Hande Yener - Bana Anlat

Wednesday, July 27, 2011

Şirinler

"Uzun uzun yıllar önce ormanın derinliklerinde küçük mavi yaratıkların yaşadığı bir köy vardı. Onlar kendilerine Şirinler derlerdi. Çok iyiydiler. Ve sonra korkunç büyücü Gargamel vardı. O kötüydü. Bir gün ormana yolunuz düşerse, etrafı dikkatlice dinleyin; belki Gargamel'in çığlıklarını duyabilirsiniz. Ve iyi bir çocuk olursanız belki Şirinler'i bile görebilirsiniz."

Müziği hala kulağımda. Topladıkları çilekler gözümün önünde. Süslü'nün aynası, etrafında döndükleri ateş ve mantar evleri... Yüzüme ister istemez aptal bir gülümseme yerleşti bile...

Tom & Jerry, Jetgiller(-giller biraz komik geldi şu an), Taş Devri ve daha nice çizgi film karşısında uyuyakalmış veya okula gitmeden önce Şokellalı ekmeklerimizi götürmüş olabilriz. Ama şimdi düşündüm de... Şirinler'in yeri başka. Şirinler benim çocukluğumun en belirgin anılarından. Belki sonradan kendini bozma trendine kapılmadığı için. Belki de her gün okuldan gelince çantamı atıp dağılmış formamla kendimi karşılarında bulduğum için. Sebebini tam olarak bilmiyorum, ama bende Şirinler'in yeri hep başkaydı, hala da öyle. Komünist midir mason mudur bu mavi varlıklar bilmem. Beni de ilgilendirmez! Sabaha kadar komünist olabilirler... Hatta STV'deki gibi Cuma namazına da gidebilirler. Mühim olan yalnızca müziğinin bile çocukluğumu bana gülümseterek anımsatması. Bu bana yeter.

Yıllar önce minik minik ellerimizle tuttuğumuz kumandalarla Kanal D'yi açan bizler şimdi 20'li yaşlarımızda sinemada izleyeceğiz bu mavi bücürleri. 5 Ağustos'ta elimde bu belki sefer Nesquikli sütüm yerine teneke kutuda Diet Coca-Cola olacak ama ben yine, bir kez daha "Ve eğer iyi bir çocuk olursanız belki Şirinler'i bile görebilirsiniz" diyen amcaya inanacağım. Ve, herkes gibi, ben de bir gün Şirinler'le karşılacağımı umarak çocukluğumun büyülü dünyasına bir kere daha dalacağım.

Tuesday, July 26, 2011

Merhaba Tufan

Tufan benim Dam Square'den henuz gecen hafta edindigim anahtarligim. Fiyati yalnizca 2,5 Euro. Ama fazlasina da deger! Bir kere tam bir Tufi. Bir bakin, anlayacaksiniz... Evet evet, tam bir Tufi! Ikincisi de bir ipi var, cektiginizde Tufan titreye titreye anahtara dogru hareket ediyor. Ozetle sirin bir varlik.

Madem Tufik'le tanistiniz, o zaman bilmelisiniz ki... O ip artik yok. Koptu. Icimden de birsey koptu... Ama olsun, kalan saglar benim. Daha dogrusu benimle. Tufik kendi kurdugum garip oyuncak-anahtarlik ailesinin yeni uyesi oldu. Iyi ki de oldu. Cunku benim kanim ona simdiden cok isindi cok!

Kayısılı Tart

The Telegraph'ta gezinirken karsima cikan bu kayısılı tart görselini paylaşmadan edemedim. Kayısıya zaafım yoktur, ancak nedendir bilinmez ama ben bu tarta vuruldum... Sanırım fazla fotojenik.

Hafif ama iddialı bir yaz tatlısı gibi görünüyor. Deneyen olursa sonucu benimle de paylaşabilir mi?
Simdiden afiyet bal seker olsun!






Buyurun, bu da tarifinin linki: http://www.telegraph.co.uk/foodanddrink/recipes/8647169/Simple-apricot-tarts-recipe.html

Hoşbulduk

Okumayı da severim yazmayı da. Dolayısıyla siz yazın, ben okuyayım; ben yazayım, siz okuyun istedim. On dakika önce asansördeyken içimden yazmak geldi, ben de başladım yazmaya. Anlayacağınız, kulvarım bile belli değilken balıklama atladım dünyanıza.

Peki yıllardır neden mi blog açmadım? Belki üşengeçlik, belki kimse okumayacak korkusundan... Peki şimdi neden mi blog açtım? Ne yalan söyleyeyim; içimden geldi... Aranıza karışasım geldi... Gel-gitlerime yenik düşmemek adına da hemen geleyim dedim.

Bana sorarsanız hoş da geldim.

Hoşbulduk.